Bir insan neden kitle hareketlerine katılır?
Tarikatlara katılmaya meyilli kişiler kimlerdir?
Neden bir kitle hareketine katılmaya ihtiyaç duyarız?
Bütün kitle hareketleri, itaati en büyük meziyetlerin arasına koyarlar ve onu iman ile aynı düzeyde tutarlar.
Misyonerlerin gayretli çalışmaları daha ziyade, derin şüphenin ve temelde baskın olan yetersizlik hissinin bir ifadesi gibidir. Başkalarını bir safa çekme çabası, zaten sahip olduğumuz bir şeyi başkalarına da vermek arzusundan ziyade, henüz bulamadığımız bir şeyi tutkuyla araştırma çabasıdır. Mutlak hakikatimizin gerçekten tek hakikat olduğunu kesin ve reddedilemez şekilde ispatlama arayışıdır bu. Başkalarını kendi safına çekmeye çalışan fanatik, başkalarını kendi yanına çekmekle kendi inancını güçlendirir.
Kendi benliğimizi reddedip kapalı bir topluluğun parçası haline geldiğimizde sadece kişisel menfaatimizi reddetmiş olmayız, kişisel sorumluluktan da sıyrılmış oluruz. Bir kişinin tek başına hüküm vermede duyduğu korkulardan, tereddütlerden, şüphelerden ve edepliliğin uyandırdığı belli belirsiz kıpırtılardan kurtulduğunda, zalimlikte ve gaddarlıkta ne kadar aşırı noktalara gideceği hiç belli olmaz.
Kesin inançlı kişinin, özellikle de dindar bireyin görünürde alçak gönüllü biri olduğu izlenimi bir şekilde hüküm sürer. Fakat gerçek şudur ki, benliğini teslim etmek ve nefsini itaatkar kılmak, gurur ve kibir doğurur.
Kutsal davasını terk eden veya birdenbire amaçsız kalan bir fanatiğin kendini özerk bir bireysel varoluşa uydurabileceği şüphelidir. O, evsiz barksız, dünyanın kara yollarında otostopla yolunu arayan kişi gibi, yanından geçen bütün kutsal davalara, götürülmek istediğini parmağıyla işaret eden bir kişi olarak yaşamaya devam eder. Bir amacı olsa bile, bireysel bir varoluş ona abes, beyhude ve günahkar görünür.
Bir davaya esasen o davanın doğruluğu ve kutsallığı nedeniyle değil, bir şeye tutunmak için duyduğu şiddetli ihtiyaç nedeniyle sarılır.
Kolayca aldanmanın tuhaf yönlerinden biri, çoğu kez sahtekarlık eğilimini de beraberinde taşımasıdır. İnanmak ve yalan söylemek arasındaki birlik sırf çocuklara ait bir özellik değildir. Gerçekleri olduğu gibi görme yeteneksizliği veya görmek istememe, hem avanaklığı hem de şarlatanlığı teşvik eder.
Kendi kendilerini kandırmakta güçlük çekmeyen kişiler, başkaları tarafından da kolayca kandırılırlar.
Bir öğretinin bir kısmı nispeten basit olduğunda, taraftarlarla arasında öğretinin o kısmını karmaşıklaştırıp anlaşılması zor hale getirmeye yönelik bir eğilim ortaya çıkar. Böylece basit kelimelere anlamlar eklenir ve gizli bir mesajın şifreleriymiş gibi görünmeleri sağlanır. Bu nedenle, en okumuş kesin inançlı kişide bile bir cehalet havası sezilir. Kelimeleri esas anlamlarında bihabermiş gibi kullanır. Dolayısıyla lafı çevirmekten, anlamsız ayrımlar yapmaktan ve kendi etrafında dönüp duran skolastik ahkamlar kesmekten zevk alır.
Bir öğretinin etkililk derecesi hakkında varılacak yargı, onun derinliği, yüceliği veya geçerliliğinden değil, bireyleri kendi benliklerinden ve mevcut haliyle dünyadan ne denli iyi ayırabildiğinden çıkarılmalıdır.
Kendini feda etmeyi göze almanın derecesi, hayatın gerçekliklerine kayıtsızlığın derecesiyle doğru orantılıdır.
Bir kitle hareketinin takipçileri kendilerini trampet sesleri eşliğinde konfetiler altında yürüyormuş gibi görürler. Kendilerini geçmiş ve gelecek nesillerin engin kalabalığına oynanan, yürekleri dağlayan bir tiyatro oyununun parçası gibi hissederler. Onlara gerçekten kendileri gibi hissettirilmez, rolünü oynayan aktörlerdir onlar; yapıp ettikleriyse gerçek bir şey değil, bir "performans"tır. Hatta ölümü de bir jest, bir inandırma eylemi olarak görürler.
Fanatiklerin en ateşlileri genellikle, doğuştan gelen kusurları nedeniyle veya dış koşulların sonucunda, kendilerine güvenlerini kaybetmek zorunda kalmış bencil kişilerdir. Bu kişiler, bencilliklerinin kusursuz aracını aciz benliklerinden ayırıp bunu herhangi bir kutsal davanın hizmetine yönlendirirler. Benimsedikleri şey her ne kadar bir sevgi ve tevazu taraftarlığı şeklinde görünse de, bu kişiler için sevmek veya alçak gönüllü olmak imkansızdır.
Yükselen bir kitle hareketinin taraftar toplaması ve onları elinde tutması, sunduğu öğreti ve vaatler sayesinde değil, bireysel varoluşun doğurduğu endişeler, çıraklık ve anlamsızlıktan kaçıp kurtulmak için bir sığınak sunması sayesindedir. Böyle bir hareket, dokunaklı bir biçimde hüsrana uğramış kimseleri, onlara mutlak bir hakikat bahşederek veya hayatlarını perişan hale getiren zorlukları ve istismarları düzelterek değil, onları etkisiz benliklerinden kurtararak, bunu da onları sıkıca dokunmuş ve kabına sığmayan bir kolektif bütününün içine katıp sarmalayarak tedavi eder.
"Ardımca gelin," diyen bir misyoner, her ne kadar aileye karşı herhangi bir husumetin bilincinde olmasa da ve aile dayanışmasını zayıflatmak için en ufak bir niyeti yoksa da, yine de bir aile yıkıcısıdır.
Bir kitle hareketine kişisel sorumluluklardan kaçmak için veya ateşli, genç bir Nazi'nin dediği gibi "özgürlükten kurtulmak için" katılırız.
Yükselmekte olan bir kitle hareketi, hemen sonuç verecek bir umudun vaazını çeker. Hareketin amacı, taraftarlarını kışkırtmaktır. Ve hemen köşe başını döner dönmez sonuç verecek türden olan umut, halkı harekete geçmeye teşvik eder.
Tarikatlara katılmaya meyilli kişiler kimlerdir?
Neden bir kitle hareketine katılmaya ihtiyaç duyarız?
Hüsrana uğramış kişilerin hayatta kalmak için umuda ihtiyacı vardır. Bu umut bazen bir dini tarikat, bazen bir siyasi parti ya da ideolojik bir düşünce olabilir.
Bu kitap bu tarz kitlesel oluşumlara katılanların düşünce yapısını ve kişiye-topluma olan etkilerini anlatıyor.
Kitle hareketlerinin çekici yönleri:
1.Değişiklik isteği
2.Başka bir insan olma isteği
3.Kitle hareketleri arasında transfer
İnanç değiştirmeye hazır kişiler:
1.Alt uçların toplum üzerindeki etkisi
2.Yoksul sınıf
a.Yeni yoksullar
b.Düşkün yoksullar
c.Özgür yoksullar
d.Yaratıcı yoksullar
e.Birleşmiş yoksullar
3.Topluma uyamayanlar
4.Aşırı bencil
5.İmkânların çokluğu karşısında ihtiraslı olmak
6.Azınlıklar
7.Bunalanlar
8.Suçlular
Birlikte hareket ve nefsinden fedakârlık:
1. Fedakârlığı artıran etkenler:
a.Kolektif bir topluluğun kimliğini taşımak
b.İnandırmak
c.Şimdiki zamanın gözden düşürülmesi
d.Olmayan şeyler
e.Öğreti
f.Fanatizm
g.Kitle hareketleri ve ordular
2. Birleştirici etkenler:
a.Nefret
b.Taklitçilik
c.Zorlama ve ikna
d.Liderlik
e.Eylemcilik
f.Şüphe
g.Birleşme sonucu ortaya çıkan gerçekler
Bütün kitle hareketleri, itaati en büyük meziyetlerin arasına koyarlar ve onu iman ile aynı düzeyde tutarlar.
Misyonerlerin gayretli çalışmaları daha ziyade, derin şüphenin ve temelde baskın olan yetersizlik hissinin bir ifadesi gibidir. Başkalarını bir safa çekme çabası, zaten sahip olduğumuz bir şeyi başkalarına da vermek arzusundan ziyade, henüz bulamadığımız bir şeyi tutkuyla araştırma çabasıdır. Mutlak hakikatimizin gerçekten tek hakikat olduğunu kesin ve reddedilemez şekilde ispatlama arayışıdır bu. Başkalarını kendi safına çekmeye çalışan fanatik, başkalarını kendi yanına çekmekle kendi inancını güçlendirir.
Kendi benliğimizi reddedip kapalı bir topluluğun parçası haline geldiğimizde sadece kişisel menfaatimizi reddetmiş olmayız, kişisel sorumluluktan da sıyrılmış oluruz. Bir kişinin tek başına hüküm vermede duyduğu korkulardan, tereddütlerden, şüphelerden ve edepliliğin uyandırdığı belli belirsiz kıpırtılardan kurtulduğunda, zalimlikte ve gaddarlıkta ne kadar aşırı noktalara gideceği hiç belli olmaz.
Kesin inançlı kişinin, özellikle de dindar bireyin görünürde alçak gönüllü biri olduğu izlenimi bir şekilde hüküm sürer. Fakat gerçek şudur ki, benliğini teslim etmek ve nefsini itaatkar kılmak, gurur ve kibir doğurur.
Kutsal davasını terk eden veya birdenbire amaçsız kalan bir fanatiğin kendini özerk bir bireysel varoluşa uydurabileceği şüphelidir. O, evsiz barksız, dünyanın kara yollarında otostopla yolunu arayan kişi gibi, yanından geçen bütün kutsal davalara, götürülmek istediğini parmağıyla işaret eden bir kişi olarak yaşamaya devam eder. Bir amacı olsa bile, bireysel bir varoluş ona abes, beyhude ve günahkar görünür.
Bir davaya esasen o davanın doğruluğu ve kutsallığı nedeniyle değil, bir şeye tutunmak için duyduğu şiddetli ihtiyaç nedeniyle sarılır.
Kolayca aldanmanın tuhaf yönlerinden biri, çoğu kez sahtekarlık eğilimini de beraberinde taşımasıdır. İnanmak ve yalan söylemek arasındaki birlik sırf çocuklara ait bir özellik değildir. Gerçekleri olduğu gibi görme yeteneksizliği veya görmek istememe, hem avanaklığı hem de şarlatanlığı teşvik eder.
Kendi kendilerini kandırmakta güçlük çekmeyen kişiler, başkaları tarafından da kolayca kandırılırlar.
Bir öğretinin bir kısmı nispeten basit olduğunda, taraftarlarla arasında öğretinin o kısmını karmaşıklaştırıp anlaşılması zor hale getirmeye yönelik bir eğilim ortaya çıkar. Böylece basit kelimelere anlamlar eklenir ve gizli bir mesajın şifreleriymiş gibi görünmeleri sağlanır. Bu nedenle, en okumuş kesin inançlı kişide bile bir cehalet havası sezilir. Kelimeleri esas anlamlarında bihabermiş gibi kullanır. Dolayısıyla lafı çevirmekten, anlamsız ayrımlar yapmaktan ve kendi etrafında dönüp duran skolastik ahkamlar kesmekten zevk alır.
Bir öğretinin etkililk derecesi hakkında varılacak yargı, onun derinliği, yüceliği veya geçerliliğinden değil, bireyleri kendi benliklerinden ve mevcut haliyle dünyadan ne denli iyi ayırabildiğinden çıkarılmalıdır.
Kendini feda etmeyi göze almanın derecesi, hayatın gerçekliklerine kayıtsızlığın derecesiyle doğru orantılıdır.
Bir kitle hareketinin takipçileri kendilerini trampet sesleri eşliğinde konfetiler altında yürüyormuş gibi görürler. Kendilerini geçmiş ve gelecek nesillerin engin kalabalığına oynanan, yürekleri dağlayan bir tiyatro oyununun parçası gibi hissederler. Onlara gerçekten kendileri gibi hissettirilmez, rolünü oynayan aktörlerdir onlar; yapıp ettikleriyse gerçek bir şey değil, bir "performans"tır. Hatta ölümü de bir jest, bir inandırma eylemi olarak görürler.
Fanatiklerin en ateşlileri genellikle, doğuştan gelen kusurları nedeniyle veya dış koşulların sonucunda, kendilerine güvenlerini kaybetmek zorunda kalmış bencil kişilerdir. Bu kişiler, bencilliklerinin kusursuz aracını aciz benliklerinden ayırıp bunu herhangi bir kutsal davanın hizmetine yönlendirirler. Benimsedikleri şey her ne kadar bir sevgi ve tevazu taraftarlığı şeklinde görünse de, bu kişiler için sevmek veya alçak gönüllü olmak imkansızdır.
Yükselen bir kitle hareketinin taraftar toplaması ve onları elinde tutması, sunduğu öğreti ve vaatler sayesinde değil, bireysel varoluşun doğurduğu endişeler, çıraklık ve anlamsızlıktan kaçıp kurtulmak için bir sığınak sunması sayesindedir. Böyle bir hareket, dokunaklı bir biçimde hüsrana uğramış kimseleri, onlara mutlak bir hakikat bahşederek veya hayatlarını perişan hale getiren zorlukları ve istismarları düzelterek değil, onları etkisiz benliklerinden kurtararak, bunu da onları sıkıca dokunmuş ve kabına sığmayan bir kolektif bütününün içine katıp sarmalayarak tedavi eder.
"Ardımca gelin," diyen bir misyoner, her ne kadar aileye karşı herhangi bir husumetin bilincinde olmasa da ve aile dayanışmasını zayıflatmak için en ufak bir niyeti yoksa da, yine de bir aile yıkıcısıdır.
Bir kitle hareketine kişisel sorumluluklardan kaçmak için veya ateşli, genç bir Nazi'nin dediği gibi "özgürlükten kurtulmak için" katılırız.
Yükselmekte olan bir kitle hareketi, hemen sonuç verecek bir umudun vaazını çeker. Hareketin amacı, taraftarlarını kışkırtmaktır. Ve hemen köşe başını döner dönmez sonuç verecek türden olan umut, halkı harekete geçmeye teşvik eder.
Yorumlar
Yorum Gönder