Kuzey Kore hükümetinin bir tarikattan farkı yok;
Düşünmek,
Kaçmak,
Lidere hakaret etmek,
Lidere(Tanrıya) inanmamak
YASAKTIR ve bu suçlardan birini işleyenin sonu DÜŞMAN ilan edilmektir.
Kuzey Kore'yi düşmanlardan kurtardığını sanan Kim Il-sung gibi Lee Man Hee'de müridlerini ölümden kurtarmaktadır. Kim Il Sung ölümsüz olduğunu iddia etmesine rağmen ölse de beyinleri yıkanan destekçileri ondan vazgeçmezler.
Kitapta Kuzey Kore gerçeğiyle 1993 doğumlu bir kızın hikayesiyle yüzleşiyorsunuz.
Kitabı okurken aklımdan hep şu geçti; daha Kuzey Kore ile bile barışı sağlayamayan Güney Koreli misyonerler ne düşünüp de dünyaya barışı yaymaya çalıştıklarını iddia ediyorlar? Kardeşleri açlıktan ölürken hangi yüzle dünyanın bir ucuna gelip Tanrı, ölümsüzlük, sevgi dağıttıklarından bahsediyorlar?
”Yeonmi Park, açlığın ve nehirlerde yüzen cesetlerin normal olduğunu sanarak büyüdü. Ancak ülkedeki rejimin baskıları dayanılmaz olmuştu. Babası çalışma kampına düştükten sonra, annesiyle, diktatör Kim Jong Un'dan kaçmak zorunda kaldılar. Sınırı geçtikten sonra ise bambaşka bir kâbus onları beklemekteydi; hayatın çok sert olduğu Çin! İnsan tacirlerinin elinde geçen iki yıldan sonra, Yeonmi ve annesi buz gibi Gobi Çölünü gökteki yıldızları takip ederek geçtiler. Düşledikleri özgürlük değildi; zira onun ne olduğunu bile bilmiyorlardı! Bu kitap, Kuzey Koreli bir kız çocuğunun yaşayabilmek için yaptığı cesur ve yürek burkan seçimlerinin gerçek öyküsüdür. Çocukken tek hayali bir sepet dolusu ekmek olan yazar Yeonmi Park, artık Amerika'da yaşıyor. Tüm dünyada olay olan bu kitap yüzünden Kuzey Kore rejimi tarafından “insan hakları kuklası” olarak itham edilip, ölümle tehdit ediliyor.
En çok iki şey için minnettarım: Kuzey Kore'de doğduğum için ve Kuzey Kore'den kaçtığım için...”
Orwell geldiğim yeri, geçtiğim hayatı biliyordu sanki. Hayvan Çiftliği gerçek bir Kuzey Kore'ydi. Orwell'in anlattığı benim hayatımdı.
Buluşmalardan önce, dünyanın başka ülkelerinde insanlar İncil'den veya Kuran'dan ayetler ya da pasajlar nasıl ezberlerse, biz de Kim Il Sung ve Kim Jong Il'den ezberlediğimiz alıntıları yazarak başlardık.
Kuzey Korelilerin aklında daima dönüp dolaşan iki öykü vardır. İlki, inanmanızı öğrettikleri şey, diğeriyse, kendi gözlerinizle gördükleriniz... Güney Kore'ye kaçıp George Orwell'ın 1984 adlı kitabını okuduğumda bu tuhaf duruma bir isim bulmuştum: çiftdüşün. Bu iki zıt fikri zihninde aynı anda tutma yeteneğidir ve her nasılsa delirmemenin yoludur.
Kuzey Kore'nin kainatın merkezi olduğuna, Kom Il Sung ve Kim Jong Il'in doğaüstü güçleri olduğuna canı gönülden inanmış. Güneşin Kim Il Sung sayesinde doğduğuna ve Kim Jong Il bizim kutsal Paektu Dağı'nın bir kulübesinde doğduğunda (oysa gerçekte Rusya'da doğmuştu), gelişinin çifte gökkuşağı ve gökyüzünde parlak bir yeni yıldızla müjdelendiğine inanmış. Öylesine beyni yıkanmış ki Kim Il Sung öldüğünde fena telaşlanmış. Sanırsınız ki Tanrı ölmüş. "Dünya nasıl oluyor da hala ekseni etrafında dönüyor?" diye merak ediyormuş.
Annemin sırtında, her gün Hyesan'daki Kim Il Sung meydan anıtına giden, Lider için ağlayıp feryat figan eden binlerce yaslı insan sürüsüne katılmıştım.
Kim Il Sung Kuzey Kore'yi neredeyse 50 yıl zalimce yönetmişti ve öldüğünde onun sadık taraftarları -annem bile- Kim Il Sung'ın ölümsüz olduğuna inanıyordu.
Gerçekten de Sevgili Liderimiz Kim Jong Il'in zihnimi okuyabileceğine inanır, kötü düşüncelerim için beni cezalandıracağını düşünürdüm.
Hiçbir zaman düşüncemi dile getirmemem, hiçbir şeyi sorgulamamam öğretildi bana. Hükümetin yapmamı, söylememi, düşünmemi istediklerini yerine getirmeliydim.
Yorumlar
Yorum Gönder