Ana içeriğe atla

Beni intihara kalkışmaya kadar sürükleyen Güney Kore tarikatı






   Bu yazıyı benim gibi hiç bir şeyden haberi olmadan bu tarikatın tuzağına düşmemeniz için yazıyorum. Elimden geldiğince detaylı yazmaya çalışacağım. Çünkü hiç bir yerde Türkçe kaynak yok onlarla ilgili.

Nasıl tanıştım?
 2017'nin nisan ayında Hellotalk denilen dil öğrenme uygulamasından bir Koreli tarafından mesaj geldi. 8 aydır başka bir şehirde olduğum için İstanbul'da hiç arkadaşım yoktu. Biraz sohbetin ardından ertesi gün buluşma kararı aldık. Çok tatlı bir Koreli kadındı bana çok içten davrandı. Daha sonraki buluşmalarımızda yanında bir Koreli ve başka bir ülkeden yabancı bir erkek getirdi. Onlarda çok sıcakkanlı insanlardı. Sürekli buluşup birlikte kahve içip sohbet etmeye başladık.
  Bu dönemde benim ailem ve iş konularında psikolojik problemlerim olduğundan sürekli bana yardım ediyorlardı. Bu buluşmalar sırasında dinlerden, insanların neden mutsuz olduğundan, dünyadaki savaşlardan, barışın nasıl getirebileceği gibi derin konulardan konuşuyorduk.
  Anlattıkları benim düşüncelerimle birebir uyuşuyordu. Ben de; daha bu dünyada cenneti oluşturamazken başka bir cennete gitmeyi istemenin anlamsız olduğunu düşünüyordum çünkü...
  İlginç şekilde bu tanıştığım insanlar çok mutluydular. Hep gülüp birlikte eğlenceli şeyler yapıyorduk. Nasıl bu kadar mutlu olduklarını sorunca bana bir dahaki buluşmada anlatacaklarını söylediler.
  Ertesi gün bana daha sonraki bölümde anlatacağım şeylerden bahsettiler. Bahsettikleri ilgimi çekmeye başlamıştı. İlk defa duyuyordum söylediklerini. bu şekilde neredeyse her gün görüşmeye başladık. Yaklaşık bir hafta sonra beni, anlattıklarıyla daha önce beyni yıkanmış bir Türkle tanıştırdılar. Sürekli beni ikna etmeye eğer sonuna kadar dinlersem gerçekleri görebileceğim, yaradılış amacımı anlayabileceğim söyleniyordu. Bu durum daha da merak etmemi sağlıyordu.
  Tabi ben bu arada bu insanlara daha da hayran oluyordum. Beni Türkiye'ye misyonerliğe gelen diğer arkadaşlarıyla da tanıştırdılar. Hepsi çok bilgili ve kendilerini geliştirmiş kişilerdi ve bana çok iyi davranıyorlardı. Git gide daha da bağlanmaya ve hatta arada bir evlerinde kalmaya bile başladım.
  Eğitimler devam ettiği sırada bana öğreten Koreli kadın kendi ülkesine döndü bi süreliğine. O sırada derslerden geri kalmamam gerekiyordu çünkü bir kaç gün bile ara versem öğrendiklerimi unutabilirdim. En az 20-30 gün aralıksız öğrenmem gerekiyordu. Bu yüzden beni Türkiye'deki asıl liderleri olan adamla  tanıştırdılar.
  Bu adam yaklaşık 8-9 senesini tarikata adamış birisi. Kutsal Kitabı ezbere biliyor ve hayatımda gördüğüm en havalı, zeki, mükemmel insan ( tamam çok övdüm :D ama benim üzerimdeki etkisi çok büyüktü. Çünkü ben hiç bir zaman anlattıklarına inanmadım. Bu kişinin inanılmaz çekiciliği, zekası beni büyülüyordu) Derslere gittikçe daha çok öğrenmek istiyordum. Çünkü sadece Kutsal Kitabı anlatmıyordu insan psikolojisi, dünyanın gidişatı gibi konularda da konuşuyordu. Bu konular oldum olası ilgimi çeken alanlardı.
  Bu şekilde 2 ay geçti. Aile gibi görüyordum hepsini. Bir gün bana asıl liderlerini (Tanrı gibi gördükleri kişiyi) gösterdiler. O zaman herşeyin büyüsü kaçmıştı benim için. Karşımdaki adam bildiğin Fetullah Gülen gibi bişeydi. Daha sonra baktılar ki benden olmayacak 2 ay hiç birşey anlatmadılar.
  Bu sırada Kadıköy'de açtıkları kafede garson olarak çalışmaya başladım. Sigortamı ilk bir kaç ay yatırmadılar, sürekli bana ayak işlerini de yaptırıyorlardı ama sorun değildi çünkü bana yaşamın anahtarlarını veriyorlardı.
  Zaman geçtikçe ben bu insanlara daha da bağlanıyordum. Anlattıklarını sonuna kadar öğrenmemiştim ama bu insanlar bana yalan söylemezlerdi. Hem bu kadar mükemmel insanların inandığı şey doğru olmalıydı. Böyle düşündüğüm için onların misyonerlik işlerine yardım etmeye başladım. (Buradan benim yüzümden halen bile o tarikatın üyesi olan arkadaşlarımdan çok ama çok özür diliyorum)
 
2 ay sonra dersler artık birebir değil sınıf şeklinde olarak tekrar başlamıştı. Filozofi, sosyoloji gibi konularla başlayıp insanların güveni kazanılınca yavaş yavaş kutsal kitap anlatılmaya başlanıyor. (Sonuçta direkt İsa, Jesus deseler kimsenin dinlemeyeceğini biliyorlar)
  Yaklaşık 6 aylık eğitim sonrasında artık bizden bir şeyler yapmamız bekleniyordu. Derslerde sürekli '' sizde şeytan tohumu var hepiniz şeytansınız'' deniyordu. Eskiden ''Tanrı çocuklarısınız'' denirken bir anda şeytana dönüşmüştük. Bu durum zaten İslamdan dolayı travmam olduğu için aşırı rahatsız etmeye başlamıştı.
   Bu dönemde anlatılanlar hala bana inandırıcı gelmiyordu. Ama artık iyice bağlanmıştım ve derslere gitmek, misyonerlik işlerine yardım etmek benim için yeme içme gibi günlük bir ritüele dönüşmüştü. İnanmadığımı söylediğimde herkesin önünde azarlanıp düşüncelerimi söyleyemez hale getiriliyordum. Başlarda sorgulamanın en önemli şey olduğunu söyledikleri halde iş kendi öğretişlerini sorgulamaya gelince azarlanıyorduk. Sürekli kovulan insanlar anlatılıp söz dinlemezsek bizim de atılacağımız hatırlatılıyordu.
  Aradan zaman geçtikçe kendi kendime ''ben neden inanmıyorum, bu kadar zeki ve akıllı insanlar inanıyorsa benim inanmamam aptal olduğumu gösteriyor'' diye düşünüyordum.
   Bir gün dediler ki '' yüreğine inancın gelmesini istiyorsan Tanrı'nın işini yapman gerekiyor'' Ben de o gün karar verdim yapacağıma''. 2. işimden istifa ettim (kafelerindeki garsonluk işini önceden bırakmıştım zaten).  2 ay sonra artık ne param kalmıştı ne de arkadaşım. Her pazar ve çarşamba ibadetlere katılıyordum. Kendi işlerimi erteleyip hep tarikatın işlerini yapıyordum. 2 ay sonra kendime sordum '' ben ne yapıyorum burada? Gerçekliği belli olmayan bir şey için neden hayatımı feda ediyorum''
 Git gide uzaklaşmaya başladım. Bu uzaklaşma sırasında sürekli azarlanıyordum, küçük görülüyordum. Özgüvenim tamamen kaybolmuştu. Tarikattakiler dışında tanıdığım hiç kimse yoktu. Oradan ayrılırsam yalnız kalmaktan çok korkuyordum. İnanıyormuş gibi yapmaya devam ettim bir süre daha. Ama oranın içinde olsamda yalnızdım. Eskiden her gün arayıp soran, sürekli buluşup beraber takıldığım kişiler benimle konuşmak için bile vakit ayırmıyorlardı.
  Tarikata benden sonra katılan ama hızla yükselen çok sevdiğim bir arkadaşım yarın birlikte kahve içelim diye mesaj attı. Çok mutlu olmuştum çünkü ilk defa arkadaş gibi bir şeyler yapacaktık. Heyecanla kafede onu beklerken amacını gelince anladım. Evet beni azarlamak ve aşağılamak için gelmişti. Benim şeytandan bir farkım olmadığını, eğer Shincheonji'de tanışmasak asla benim gibi biriyle arkadaşlık kurmayacağını ve daha bir çoğunu saydırdı. (1 hafta sonra özür diledi)
  Eve geldiğimde ağlama krizinden düşünemiyordum. Bi ara intihar etmek için bir şeyler aradım. Çok şükür bulamamışım. Tam 1 hafta evden dışarı adımımı atmadım. Ceset gibiydim. Psikiyastriye gidip antidepresan kullanmaya başladım. Bi kaç gün sonrada ailemin yanına memleketime döndüm.
   Evet onlara bağlanmak benim hatamdı. Ama yalanlarla, güzel sözlerle kendilerini sevdirmek için her şeyi yapan bu insanlara malesef bağlanmamak çok zor. İlk zamanlar her şeyinize yardım edip melek gibi görünüyorlar. Tarikata bağlandığınızı anladıklarında artık kullanılmaya başlanıyorsunuz. Orada yalan vaatlerle çalınan 1 buçuk senemi geri yerine koyamam malesef. Hala içlerinde olan çok sevdiğim insanlar var. Umarım kısa zamanda yaptıklarının hata olduklarını anlayıp ayrılırlar.

Yorumlar